10 Şubat 2015 Salı

Hükümetin Ekonomi'den Anladığı

Bismillahirrahmanirrahim,

Cumhuriyet dönemi ile birlikte, yönetimdeki etkisini kaybeden Anadolu halkı ve muhafazakar insanlar, ilk kez Erbakan döneminde onlarca yıl sonra iktidar ile tanıştı. Ancak kısa süren bu dönemden yaklaşık 5 yıl sonra muhafazakar kesim yeniden iktidara geldi. İtikadi ve siyasi olarak muhafazakar olan bu hareket, iktisadi olarak ise islami fikirleri uygulama fırsatı bulamamıştır. Faizin zararlı olduğu sadece son birkaç yılda yüksek sesle dile getirilen bir konu olmuştur. Buna rağmen aynı partinin içerisindeki ekonomi,maliye bakanları halen faizciliği korumaya devam etmiştir. Hükümetin ekonomi politikaları ise finans sistemini ve faiz geliri elde edenleri ihya etmeye devam etmiştir. Reel sektörün desteklenmesi yerine, finans sektörü desteklenmiş ve bankalar tarihlerinde görmediği kadar yüksek gelir elde etmiştir. 

Dünyada faiz oranlarının düşmesi ile fonlar gelişmekte olan ülkelere kaymış ve büyüme oranlarında yükselme meydana gelmiştir. Ancak siyasiler bunu hükümetin bir başarısı olarak addetmişlerdir. Bu oy almak için gayet normal bir durum. Ancak dünyada faiz oranlarının artacağı söylentisi dahi ortaya çıkınca, gerçekler ortaya çıkmıştır. 2013 yılı Aralık ayında 1.90 seviyelerinde olan kur, Şubat 2015 itibari ile 2.50'yi geçmiştir. Son 14 ayda yaklaşık %30'luk bir değer kaybı yaşanmıştır. Eğer AMB ve İngiltere MB'sının parasal genişlemeleri olmasa tl'deki değer kaybı daha fazla olabilirdi. Yine 2013 yılında 4.60 seviyesine kadar gerileyen faiz oranları yükselerek %9 seviyesine gelmiştir. Aynı şekilde parasal genişleme nedeni ile artış düşük oranda gerçekleşmiştir. Hükümetin ekonomi politikalarının ise ne kadar suni ve dış gelişmelere karşı korumasız olduğu gerçeği ortaya konmuş oldu. Yıllardır faizin ve günümüz finansal sisteminin yanlışlarını görmeyen siyasi cehah, faiz lobisi'ni geç farkedebildi. 

Peki son 12 yılda hükümet tarafından ne yapıldı? Bankacılık sisteminde yapılan düzenlemeler ile bankaların devlete olan yükleri ortadan kaldırıldı. Yurtdışı borçlanmanın önü açılarak, düşük faizli kredi kanalları arttırıldı. Yabancı sermaye çekilerek, tl'deki değer kaybının önüne geçildi. Artan yabancı sermaye ile faizler düştü ve işsizlik azaldı. Kamu borç stoku arttırılarak, hükümetin gelir kaynakları arttırıldı. Altyapı yatırımları hızlandı. Bu gibi gelişmelerin ise ortak özelliği, düşük faizle yurtdışından borçlanma imkanı sağlanmasıdır. 2002-2007 döneminde faiz ve enflasyon'da düşüş meydana gelerek, yatırımlarda artış sağlanmıştır. 2008 yılında ise ABD'de meydana gelen finansal kriz, Türkiye için düşük maliyet ile kredi sağlama imkanını arttırmıştır. Cari açık/Gsyh oranı yüksek ülkeler, açıklarını düşük faizle fonlama imkanına kavuşmuştur. Art arda gelen 3 parasal genişleme hamlesi, dünyada bol ucuz para imkanı sağlamıştır. Görüldüğü gibi Türkiye'de meydana gelen ekonomik gelişmelerin büyük kısmı yurtdışından sağlanan krediler ile fonlanmıştır. 

Hükümetin borçlanma ile sağladığı kaynaklar büyük altyapı projelerine harcanmıştır. Ancak bu yatırımların yeteri kadar verimli olmaması ve popülist amaçlar için kullanılması nedeni ile büyümeye yeteri kadar katkı sağlanamamıştır. En fazla destek olunan sektör ise tartışmasız inşaat ve taahhüt sektörü olmuştur. İmar izinleri ile büyük projeler gerçekleştirilmiş, böylece yeni bir sermaye kesimi oluşturulmuştur. Hükümet adil bir şekilde iş dağıtmak, imar vermek yerine farklı amaçlar izlemiştir. Yurtdışına konut satışı ile, sektörün yavaşlaması engellenmeye çalışılmıştır. Büyüme ile elde edilen gelirler ve tasarruflar ise maalesef üretime değil, tüketime harcanmıştır. Türkiye, 2011 ve 2013 yıllarında dünyada en çok cari açık veren ülkelerden biri olmuştur. Bu cari açığın sürdürülebilir olmadığı, ucuz faiz döneminin sonuna gelinmesi ile ortaya çıkmıştır. 

Uzun yıllardır hedeflenen yapısal reformlar ise hayata geçirilememiştir. Gerçekleştirilmesi gereken dönüşümler siyasetin çarkları içerisinde kaybolmuş, uygulama alanı bulamamıştır. Türkiye'de yapısal olarak ciddi bir değişim olmamasının en önemli göstergelerinden biri, ihracatın ithalatı karşılama oranında bir değişiklik olmamasıdır. Sanayi sektörünün büyümesi sınırlı kalırken, bankacılık ve inşaat sektörleri hızlı bir büyüme dönemine girmiştir. Her iki sektörüm de büyümesinin de arkasında yine dış finansmanın olduğu görülmektedir. Kamu, özel sektör ve bireylerin düşük olan borçluluk oranları, son 12 yılda artarak göreceli bir refah artışına sebebiyet vermiştir. Ancak ekonomik model, tüketimden üretime dayalı bir modele doğru dönüşememiştir. 

Hükümetin OVP'de açıkladığı hedeflerin pek çoğu doğru çıkmamış, düşük enflasyon ve yüksek büyüme hedefleri sadece birer temenni olarak kalmıştır. Türkiye'de siyaseten, farklı fikirdeki kişilere istediklerini yaptırabilen hükümet, söz konusu ekonomi, faiz ve enflasyon olunca, sesini yükselterek bir başarı elde edemeyeceğini anlamakta gecikmiştir. İktisattan anladığı kendi gruplarını zengin etmek sanan müteahhit zihniyetli siyasiler, uluslararası finans piyasalarının gücünü ve esnekliğini dikkate almamıştır. Cari açık veren ve dış finansmana muhtaç olan bir ekonomide, hem kurun yukarı gitmemesi hem de faizin düşük kalmasının mümkün olmadığı son aylarda daha net bir şekilde ortaya çıkmıştır. 

Faiz lobisi denen kavram, dünyada yüzlerce yıldır mevcuttur. Ancak cari açığını düzeltmeyerek, tüketime devam eden Türkiye, faiz lobisinden şikayet ederek hiç bir sorunu çözemeyecektir. Çünkü faiz lobisi bütün dünya'da mevcuttur, vatanı yoktur. Ekonomi yönetimi faizden şikayet etmek yerine, neden kamu borçlanmasını azaltmadığını, kamu bankaları ile halkından faiz geliri elde ettiğini, halkını bankalara muhtaç ettiğini açıklamalıdır. Kamu bankalarının rekor kar elde etmesi ile övünen hükümetin, faiz lobisinden şikayet etmeye hakkı yoktur. Katılım bankaları açarak, halkına şirin görünerek sorunların çözülemeyeceği açıktır. 

Türkiye'de yapılması gereken ekonomik reformlar temelde finans sistemini düzenleyici, üretimi destekleyici, vergi sistemi ile gelir adaletsizliğini düzenleyici ve tüketimi azaltıcı fonksiyonlara sahip olmalıdır. Cari açık kapanmadıkça para politikaları hiç bir fayda sağlamayacaktır. Hükümet, kendisine kısa vadede fayda sağlayacak faiz indirimi istemesine rağmen, bu sürdürülebilir değildir. 

Sosyal, siyasi alanda islami politikalar uygulamaya çalışan siyasi irade, artık iktisadi ve finansal alanda da islami politikalar uygulamalıdır. Faizcilik yerine ortaklık, tüketim yerine üretim, finans piyasaları yerine reel sektör, adam kayırmacılık yerine hak hukuka riayet eden bir sistem uygulanmalıdır. 

Ve min-Allahi tevfik...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder